20.yüzyılın en etkili bestecilerinin başında hiç şüphesiz Igor Stravinsky gelir. Oysa 1913 yılında galası yapılan Bahar Ayini (La sacre du printemps) belki de sanat tarihinin en büyük skandalını yaratmıştı. Kötü müzik nedeniyle sanatçıların tartaklandığı sanat tarihindeki tek gösteri budur herhalde. Kavgayı gelen polisler bile durduramamıştı. Müzik berbattır ve hiçbir şeye benzememektedir. Eserin müziği, dinleyenler, duyanlar, sanat yorumcuları, basın, entellektüeller ve hatta tüm Fransa tarafından büyük bir nefretle karşılanır. Müziğin ahenksizliği onu gürültüye çevirmiştir. Bir tek kişi bile müziğin iyi olduğunu söyleyememiştir. İşte, o gün, herkesin uzlaşısıyla “berbat bir müzik eseri” denilen o eser, herkesin uzlaşısıyla “berbat bir besteci” denilen Stravinsky, müzik tarihinin en büyük dönüm noktasını yaratmışlardır.
Aslında Stravinsky’nin eserinde olmayan tek şey armoniydi. Bilinen müzik armoniye ya da daha basit söylersek dinleyene aşina gelen ahenkli melodiye dayanıyordu. Birkaç kez tekrar eden o melodi insana mutluluk veriyordu. İşte, Stravinsky’nin değiştirdiği şey buydu. Ona göre müzik, işitmesini öğrendiğimiz bir ses parçasından başka bir şey değildi. Oysa doğa gürültü demekti. Eğer işitmesini öğrenirsek tüm uyumlu sesler armonik gelebilirdi. Bahar Ayini’nin yaptığı şey de tam olarak buydu: İnsanın zihninde yarattığı kalıplara karşı çıkmak.
Bugün ekonomi yorumculuğumuz da bu yönde ilerler gibidir. Birkaç ekonomist ve yorumcu tüm medyayı adeta parsellemiş gibi aynı şeyleri söyleyip duruyorlar. Ahenkli akorlarıyla ekonomi yorumculuğunu kulağa hoş gelen bir melodiye dönüştürmüş gibiler. Sürekli bu yorumları dinleyenler ise zihinlerinde ister istemez belli yorum kalıpları yaratmışlar ve artık onlar da bu kalıpların dışındaki yorumlarla ilgilenmemeye başlamışlar. Acı olansa, ana akım medyadaki yorumcuların yaratığı bu döküntü anlayışı zihninden temizlemeye kimsenin yanaşır gibi görünmemesidir.